12 KASIM DÜZCE DEPREMİ
Bir trajedinin geçici adı: …92 Erzincan, 99 Gölcük, 99 Düzce, 2011 Van, 2023 Maraş…
7,4 Mw büyüklüğünde ve 30 saniye süren bir deprem; 845 yurttaşımızı hayattan kopardı, 2.678 insanımız
yaralandı, 13.000 bina ve 2.450 işyeri kullanılamaz hale geldi. 17 Ağustos’taki Gölcük depreminin acısı devam ederken, Düzce depremiyle ortaya çıkan can ve mal kayıpları, bir kez daha ahvalimizi düşünmemizi gerektirdi.
Aradan 25 yıl geçmiş olmasına rağmen, yaralarımız ve afetlere karşı kırılganlıklarımız, halen tüm tazeliğini
koruyor.
Ülkemiz topraklarının yaklaşık olarak %70`i birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde bulunuyor. Nüfusumuzun ve sanayi tesislerimizin çoğunluğu da yine deprem riski yüksek olan bu bölgelerde. Buna rağmen bilim ve mühendislik dışı yapılaşmayı bir tarafa bırakarak günü kurtaran bir anlayışla üretilen yapılar ve ortaya çıkan kentler, ülkemizi afetlere karşı kırılgan bir hale getirmektedir.
Kentlerimizde yaşam kalitesinin artırılmasına, can ve mal güvenliğinin sağlanmasına, ekonomik ve toplumsal yapının güçlendirilmesine katkı sağlayacak mekansal planlamaları ve politikaları yeniden düzenlemekten ve uygulamaktan başka çaremiz yoktur.
Depreme dayanıklı bina tasarlamak bu kadar zor mu?
HAYIR!!!
Depremle mücadelemizde, binamız hakkında bilgi sahibi olarak ilk hamlemizi yapalım!
Depreme dirençli yapı üretmenin temel ama basit mantığını bilelim: Binayı belli bir yatay yüke karşı dayanıklı inşa etmek ve binanın sünekliği artırılarak deprem enerjisini tüketmesini sağlamak.
Çok da zor/imkansız değil bu: Etriye sargılarla kolonların sıkılaştırılması, ayrıca boyuna donatıların uygun
bindirme ve ankraj boylarıyla oluşturulmasıyla sağlanabilir. Yönetmeliklerimizde bu işlemlerin nasıl yapılacağı detaylı olarak verilmektedir ve yapılması zorunludur da zaten. Ayrıca, sünek yapının depremde istenenden daha fazla enerjiyi absorbe edebilmesi için ve böylece mimari hasarlar oluşturmaması için, perde duvarların da yapılmış olması önemlidir.
Mühendislerimiz depreme dayanıklı projelendirme tekniğini ülkemizde 50 yıldır biliyor ve uyguluyor! Depremin tehlike haritasını ve nerede deprem olacağını da biliyoruz. Sorun, deprem haritasına ve yönetmeliklere uygun yapı inşa edilmiyor olması. Bu temel ilkelerin uygulanmasını denetlemek, öncelikle devletin ilgili birimlerinin görevidir. Bu birimlerin görevlerini yapmalarını da denetlemek zorunda kalıyoruz.
Teknik bilgimiz mevcut; koruyucu bir anlayış ve vizyona ihtiyacımız var.
Büyük kentlerimiz başta olmak üzere, ülkemizin topraklarını “inşaat sektörünün bir arazisi” olarak görmek;
sağlıklı, güvenli, yaşanabilir bir kent yerine, rant eksenli bir yapı anlayışını inşaat sektörüne hakim kılmak;
ülkemize, insanımıza ve topraklarımıza yapılan bir haksızlıktır. Kentlerde yaşam standartlarının yükseltilmesini ve güvenli konut hakkını öncelikli bir politika haline getirmeyi ne zaman düşüneceğiz? Sağlıklı, dengeli ve güvenli yapı ve kentlerin oluşturulması için, hukuki, teknik ve idari sorunların çözümüne ilişkin işbirliği yapılmasını öne alan stratejileri ne zaman geliştireceğiz? Bilimin, tekniğin ve mühendisliğin gerektirdiği tüm politikaları ne zaman uygulayacağız?
Bundan böyle hiç bir afette,
ihmal ve suistimal nedeniyle
yaşamlarımızı kaybetmek istemiyoruz
demenin vakti geldi!!!
ADA gönüllüleri olarak birlikte daha güçlüyüz!!!
12 Kasım 2024