İNSAN ODAKLI MI, RANT ODAKLI MI?
İnsan odaklı mı, rant odaklı mı?
Aslında konuyla ilgili tartışmaların arka planında yaşama ve insana yaklaşım yer almaktadır ki bu, nasıl bir Türkiye sorusunun da yanıtını içermektedir. Çünkü bugün ülkemizde kentsel dönüşüm projeleri kapsamında, kentsel değerler, kentlilerin ortak kullanım alanları, kent merkezinde bulunan yüksek rant sağlayacak alanlar, kıyılar, meralar, kışlaklar, sit alanları, tarihi kaleler, tersaneler, benzeri tüm varlıklar sermaye gruplarının kullanımına açılmaktadır.
Oysa herkesin bilebileceği üzere arazi denen şey çoğaltılıp üretilebilen bir şey değildir. Bu sebeple belli kanunlarla korunan topraklar gelişigüzel, günlük çıkar politikalarına alet edilemez ve sırf bu sebeple yok edilemez.
Aynı şekilde deprem sonrası toplanma alanları bile günümüze kadar gelen mevcut iktidarlar tarafından sermaye odaklı rant politikalarına kurban edilerek yok edilmiştir ve yok edilmeye devam edilmektedir.
Meslek odaları ve üniversitelerle bütünleşen teknik, bilimsel ve mesleki liyakat dikkate alınmamakta veya göz ardı edilmektedir.Meslek odaları denetim yetkileri anlamında işlevsizleştirilmiştir. Rant odaklı projeler ve vatandaşı müşteri gibi gören yaklaşım, insan odaklı projeler ve sosyal devlet uygulamalarına tercih edilmektedir.
Toplumsal hayat, insani ihtiyaçların karşılanması, temel hak ve özgürlüklere kamu güvencesi sağlanması temelinde değil de kar hırsı esasına göre düzenlenmektedir. Diğer yandan sermaye grupları olası bir depremin yaratacağı hasar ve zarardan kendilerinin de etkileneceğini bilmelerine rağmen sahip oldukları tesis, fabrika ve alt yapının güçlendirilmesi ve depreme dayanıklı hale getirilmesini talep etmek ve bu sürece katkı koymak yerine, nedense oluşacak bu afet durumundan hiç etkilenmeyecekmişcesine günübirlik politika ve uygulamalarla, uzun vadeli dönüşüm yatırımlarına harcanacak parayla kısa vadede kendi kasalarını doldurmayı tercih etmektedirler.
Sermaye koruyucusu iktidarın da işine gelen bu durum kısa vadeli görünür, popülist yaklaşımlar olarak , halkın can güvenliği ve güvenli barınma hakkı önceliğini sürekli ötelemiş olmakta ve seçim süreçlerinde oy avcılığı projeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.